23 Şubat 2011 Çarşamba

Le Parfume Magnifique

-Canım arkadaşım nasılsın. Ya az önce otobüsteydim biri bindi senin gibi kokuyor aklıma sen geldin. Hemen arayayım  dedim nasıl özlemişim seni nasılsın?

-         Hayatım bu koku nasıl
-         Bakayım aaa bu bizim şirketteki Hamiyet Hanım’ın kokusu aa adı neymiş  hıı o muymuş vay be yıllardır böyle odaya girdin mi oda Hamiyet kokuyor demek ki bu kokuymuş ha!
-         Tamam vazgeçtim almıyorum


-         Aa o kokuyu biliyorum. Sevmiyorum yani eskiden severdim eski erkek arkadaşımın/nişanlımın kokusu o yüzden mümkünse o kokuyu artık duymayayım.

Oysa alışmışızdır çoktan onu hayatımızdan çıkarmış bir şekilde yaşamaya. Anılarla barışık, resimlerle barışık yaşıyoruzdur. Ama kokuyla bir türlü barışamazsınız. Çünkü koku onunla bütünleşir alır sizi ‘ona’ götürüverir.
Koku kimliktir. İlk duyduğunuz yere gidiverirsiniz. O kokuyu nerede duyarsanız duyun kalabalıkta bir telaşe içinde bile yürürken duysanız bir anda zaman durur o ana gidersiniz. Arkadaşınızın kokusudur, annenizin kokusudur, eşinizin kokusudur. Koskoca parfüm üreticileri sanki sadece ona özel üretmiştir öyle giymiştir üzerine.

Koku insanın 6. duyusuna hitap eder. Bundandır parfüm geçen cümlede bile parfüm kokusunun burnumuza gelivermesi. Sadece burnumuzla değil beynimizle koklarız çünkü. Bunun için içinde şefkat, özlem, sevgi, şehvet barındırır. Kimi zaman parfüm serüveni olur esanslar, nadide çiçekler, üç yılda beş yılda bir açan çiçeklerin özleri, vanilyalar karameller, baharatlar, miskler...En farklı, en bulunmayan öz nedir yolculuğu başlar. O özü her defasında aynı tazelik ve notalarla üretme çabası. Hiç kolay değildir bunu yapmak. En nadide çay çiçeğini toplayıp çay yapmak, en güzel tütünü kurutup sigara yapmak gibi değildir. Parfümdür bu. Notalarındaki en ufak bir değişikliği hemen beyin algılar. Mevsim değişikliği, küresel ısınma ile yetişmeyen ya da formu değişen bazı çiçeklerin girdiği birçok parfüm bugün üretilmemektedir. Çünkü artık ilk koku yoktur üretici firma hafızalara yerleşen koku konusunda risk almak istemez. Çabalarsa acımasız bir eleştirinin hedefi olacaktır bilir. Koku hafızası ile oynamak anılarla oynamak, kişinin özeline müdahaledir farkındadır. Usulca o parfümü piyasadan çeker.

Parfüm yolculuğunda hep ‘en mükemmel öz’ aslında peşinden sürükleyen bir şehvet çabasıdır. Bir parfümcü kadınları öldürerek vücut özlerinden alır. Bu şekilde mükemmel özü bulup benzersiz bir parfüm üretmek için. Mitolojik tanrı pan yarı keçi olan hayvansı kokusunu kapatmak için parfüme sığınır. Hiç kolay değildir bu kokuyu kapatmak. ‘Nasıl bir parfüm olmalı ki Pan’ın tanrısal kokusunu bile alt etsin’ serüveni başlar. Oluşturulan Kudra’nın parfümü tüm parfüm sektörünü alt üst edecek kadar sıra dışı ve etkilidir ve tüm parfüm devleri bu sırrın peşine düşer.  

Aslında bunlar beynin ‘artık ne olur’ çabası ile oluşmuş en fantastik hikayeler. Parfüm ötesi fikirler. Bugün kocaman bir sektör durmaksızın çalışıyor. Tüm dünyaya ‘alın kullanın’ kokuları üretiyor. Bazıları da ‘alın bunu giyinin’ kokuları...

Alın giyinin. Elbisenize değil havanıza sinsin. Sizin için üretilmiş olsun. Rüzgar o kokuyu getirirse getirsin tüm hafızalar size çıksın.
Ben o yüzden ‘Belli bir koku tarzım yok. Elime ne gelirse kullanırım’ diyenleri anlamıyorum. Ne kadar güzel giyinirseniz giyinin, en iddialı ayakkabılar, çantalar, aksesuarlar kullanın üzerinize giyindiğiniz bir kokunuz yoksa akıllarda siz değil ayakkabınız çantanız aksesuarınız kalır. Siz o giysileri taşıyan bir silüet olursunuz sadece.

1 yorum:

  1. Bayıldımm.. nasıl güzel yazmışsınn.. ben de Hamiyetin kokusunu arıyorum, yani benim kokumu :)

    YanıtlaSil